Yargının ve hukuk sisteminin hiçbir dönemde olmadığı kadar siyasallaştığı bir ortamda Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu eliyle terörsüz bir Türkiye ve barış arıyoruz.
Gerçekçi olmak gerekirse son zamanlarda ülkemizde terör etkisini ve işlevini yitirmişken terörle mücadeleyi önceleyen bir proje zaten kimseye de inandırıcı gelmemişti.
Tüm bunlara rağmen iktidarın her geçen gün artan baskı ve hukuk dışı uygulamalarını durduramasak da en azından nefes alabilmek umuduyla muhalefet büyük çoğunlukla bu komisyona katıldı.
Kuşkusuz CHP’nin katılımı hepsinden daha önemli ve anlamlıydı.
Aslında “nasıl olsa kabul etmezler” düşüncesiyle CHP’yi köşeye sıkıştırmaya yönelik bu tezgah başta Genel Başkan Özgür Özel’in stratejik hamleleri ve diğer muhalefet partilerinin akılcı yaklaşımları sayesinde boşa çıktı.
Ancak ülkeyi yönetemez hale gelen iktidar bir kez daha Cumhurbaşkanı seçtirmek istediği Erdoğan’ın karşısındaki en güçlü aday Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını engellemek için başlattığı yargı operasyonlarında pervasızca her yola başvurdu.
Avukatlarla işbirliği yapan savcılar eliyle kurulan kumpaslarda içlerinde belediye başkanları ve siyasetçilerin de olduğu yüzlerce insan itirafçı adıyla ifade veren suç örgütü liderlerinin iftiralarıyla aylardır haksız yere tutuklu olarak cezaevlerinde bulunuyor.
Suçtan suçluya gidilmesinin esas olduğu en geçerli hukuk kuralı ihlal edilerek önce hiçbir kanıt olmadan insanlar suçlu ilan edildi ve sonrasında etkin pişmanlık yasası gerekçe gösterilerek serbest bırakılan kişilerin iftiraları üzerinden suç yaratılmaya çalışıldı.
Bunlarda yetmedi!
Sandıkta alamadıkları belediyeleri siyasallaşmış yargı marifetiyle ele geçirdikleri yetmiyormuş gibi zaafı olanların kimilerini korkutarak kimilerini ödüllendirerek belediye başkanı transferlerine başladılar.
Türkiye’de hiçbir dönemde siyaset bu kadar çok kirlenmedi.
Bu kirli ve karanlık siyaset ikliminde başlatılan çözüm süreci de doğal olarak inandırıcılığını yitirdi.
Bu sürecin en önemli aktörleri kuşkusuz MHP lideri Bahçeli ve İmralı’da cezasını çeken Abdullah Öcalan.
Öcalan’ın açıklamaları özellikle de cumhur ittifakında ilgi görürken muhalefetin endişeli itirazlarına karşın barış umudu öyle kolay vazgeçilecek bir alternatif değildi.
Geçmişteki aldatıldık iddialarına, samimiyetsiz ve iki yüzlü politikalara rağmen mutlak denenmesi, en azından iktidarın “bunlar barışa da karşı” tezgahını boşa çıkarmak için yer alınması gereken bir proje haline geldi.
Gelelim bu gelişmeler karşısında muhalefetin tavrına!
Gerek CHP içerisinden gerek dışardan “Özgür Özel oyuna geldi, iktidar; başlatılan demokrasi ve adalet mücadelesini sekteye uğratmak, muhalefeti pasifize etmek için CHP’yi oyalıyor” şeklindeki eleştirilerini şimdiye kadar gerçekleştirilen elliye yakın yığınsal mitinglerle boşa çıkardı.
Kim ne derse desin; iş yapan hata da yapar!
Özgür Özel siyaset yapan biri olarak hata yapma hakkına da sahiptir.
CHP Genel Başkanı olarak başlattığı mücadelede özellikle Saraçhane sürecinden sonra genel başkanlıktan öte güçlü ve başarılı bir lider profili sergiledi.
CHP gibi parti içi muhalefetin etkili ve söz sahibi olduğu bir partide kuşkusuz kimi sorunlar, parti içi çekişmeler olacaktır.
Ama unutulmamalıdır ki ülkemiz olağanüstü günlerden geçiyor.
Yapılan bir dolu olumlu iş varken eksik ve kusur aramak, kişisel hırs ve egoları öne çıkararak en çok ihtiyaç duyulduğu bir zamanda CHP’yi kısır tartışma ve polemiklerin odağı haline getirmek en çok da barış ve demokrasi karşıtlarının işine yarayacaktır.
Adaleti ve hukuk sistemini siyasallaştırarak ülkemizi sonu belirsiz bir karanlığa sürükleyenlere hizmet etmek; barış, özgürlük ve demokrasi mücadelesine çomak sokmaktır.
Açlık sınırının altında ücretle çalıştırılmak istenen emekçilerin, memur ve emeklilerin, toprağını işleyemez hale gelen köylünün, çiftçinin daha insanca bir yaşam umudunu söndürmek, Gençlerin, öğrencilerin geleceğe ilişkin hayallerini yok etmek,
Milyonlarca çocuğun yine ve yeniden yatağa aç girmesine göz yummak, her geçen gün artarak süren kadınlara yönelik taciz, tecavüz ve şiddet olaylarına seyirci kalmak demektir.
O yüzden tüm siyasi ve kişisel önyargıları bir kenara bırakıp, muhalefete muhalefet etme yerine iktidarın sağlı sollu saldırıları, baskı ve hukuk dışı uygulamalarına karşı mücadele eden toplumsal muhalefeti desteklemek zorundayız.
Cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıkmak, demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri temel alan, emek ve barıştan yana bir ülkede eşit yurttaşlar olarak bir arada yaşamak istiyorsak eğer,
Şimdi birlik ve dayanışma zamanı.
Ve hiç kimsenin bu onurlu görevden kaçma, erteleme lüksü yoktur.
Yorumlar
Kalan Karakter: