Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in tartışmalı İBB soruşturması ile ilgili açıklamalarına verdiği yanıt içinde söyledi bu sözleri.
Son dönemlerde savcıların yetkilerini aşan uygulama ve açıklamaları toplumda çok büyük tepkilere neden oluyor.
Muhalefet parti yöneticileri bunları dile getirdiğinde ise onlarla ilgili de soruşturma açılıyor.
Dokunulmazlığı olan milletvekilleri haklarında fezleke hazırlanmasıyla şimdilik kaydıyla yasal kovuşturmadan kurtuluyorlar.
Peki yapılan bu haksız uygulamalara itiraz eden, kamuoyuyla paylaşan gazeteciler, yazarlar ne yapsın?
Bir tarafta meslek etiği ve aydın sorumluluğu, diğer tarafta bir iftiracı ya da itirafçının tanıklığıyla gözaltı ve ardından tutuklanma süreci.
Eğer Adalet Bakanı söylemeden ben çıkıp Başsavcıyı eleştirsem ve “. yetkini aşma, sen yalnızca iddia makamısın, hakim rolüne soyunma” desem büyük olasılıkla adli süreç başlatılırdı.
Gürlek ne diyor!
“Yüzyılın en büyük yolsuzluk dosyası.”
İddianamelerin geç hazırlanması, yeterli delil ve tanık olmadan tutuklama kararı verilerek tutuklamanın bir tedbir olmaktan çıkıp, doğrudan cezaya dönüştüğü türünden itirazlar üzerine de devam ediyor açıklamasına.
“Hatta itirafçı olmak isteyenlere konuşmaması için kendileri baskı yapıyor. Öyle yapan avukatlar vardı, onları tutukladık. Beyanı delillendirmeden tutuklamıyoruz. Varsa öyle biri, söyleyin hemen ertesi gün tahliye edelim. Kuyumcu terazisi hassasiyetiyle iş yapıyoruz.”
Siz ne kadar hassas davransanız da altın fiyatları yerinde durmuyor ki!))
Bu açıklama bir anlamda yapılan yanlış uygulamanın aleni itirafıdır.
Adalet Bakanının dediği gibi savcılık iddia makamıdır, tutuklama veya tahliye kararı veremez. Ancak talep edebilir. Kararı verecek olan mahkemeler ve hakimlerdir.
Ancak yargının böylesine siyasallaştığı bir ortamda aynı kişi hakkında farklı hakimlerin farklı kararlar vermesi doğal olarak yargıya olan güveni daha çok sarsıyor.
En son Ayşe Barım davasında tahliye kararı veren mahkeme hangi gerekçeyle bu kararı aldı, itiraz üzerine yeniden tutuklanması kararını veren mahkemenin gerekçesi neydi?
Bu konuda kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama yapılmadığı gibi altı ayda zor hazırlanan bir iddianameyi aylar süren bir hazırlık sürecinde ancak değerlendirebilen bir mahkemenin aldığı kararı, bir başka mahkeme nasıl oluyor da bir gün içerisinde değerlendirerek tam aksi bir karar verebiliyor?
Kuşkusuz bu konuyu hukukçular daha gerçekçi değerlendirebilir. Ancak onlar bile görüşlerini özgürce açıklamaktan çekinir hale geldiler.
Bütün bunlara rağmen tüm hukukçuların ortak görüşü tutukluluğun bir tedbir olduğu, kuvvetli suç şüphesini gösteren somut deliller yok ve kaçma, delilleri karartma şüphesi yoksa yargılamanın tutuksuz yapılması gerektiği şeklindedir.
Öte yandan yıllardır cezaevlerinde tutulan siyasiler ve gezi tutuklularıyla ilgili uluslararası mahkemelerin kararları uygulanmadığı gibi Anayasa Mahkemesi ve Hakimler Savcılar Kurulu ya da Yüksek Seçim Kurulu gibi yargı organları da ne yazık ki görevlerini tam anlamıyla yerine getiremiyorlar.
CHP ve kurultayla ilgili doğrudan YSK yetkisinde olması gereken konularda yetkisiz mahkemeler ya da hakimler karar alabiliyor.
Bizler bu konularda kılı kırk yararak yazmak, görevimizi yapmak zorunda kalırken kimi yandaş gazeteciler, medya kuruluşları; gizli olması gereken bilgileri çarşaf çarşaf yayınlayabiliyorlar.
Adalete olan güvenin böylesine azaldığı, yargının bu denli tartışıldığı ve yıprandığı bir dönemi yaşamadık.
Hukukun üstün kılınmadığı, üstünlerin hukukunun öne çıktığı, giderek herkesin kendi hukukunu oluşturmaya çalıştığı, mafyatik ilişkilerin, en azılı suç örgütlerinin cirit attığı bir ülkede ne sosyal ne de ekonomik yaşamı düzeltemezsiniz.
Son zamanlarda giderek daha dirençli hale gelen, itirazlarını daha yüksek sesle dile getiren muhalefetin sesini kısmak, yılgınlığa düşürmek, sabrını zorlamak için her yolu deneyen iktidar, toplumun enerjisini buralarda harcamasını istiyor.
Saraçhane olaylarından bu yana gerçek bir halk önderi, güçlü bir muhalefet lideri haline gelen CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i ve birlikte davrandığı muhalif kesimleri Ankara’ya mahkum edemeyenler Silivri’yle korkutmak, artarak yükselen muhalefeti işlevsiz hale getirmek istiyorlar.
Ama görülen o ki, artık korku duvarları yıkıldı.
Birleşe birleşe kazanmak zorunda olanlar şimdi yurdun dört bir yanında aynı sloganı çok daha gür bir şekilde haykırıyorlar.
“Kurtuluş yok tek başına! Ya hep beraber ya hiçbirimiz!”
Sizin halka anlatacak tek bir hikayeniz kalmadı ama bizlerin geçmişte yazılmış öyle çok destanlarımız var ki!
AYHAN ONGUN(Gazeteci-Yazar) 6.10.2025/BODRUM
“SAVCILIK İDDİA MAKAMIDIR!”
Yayınlanma :
06.10.2025 16:49
Güncelleme
: 06.10.2025 16:49
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: