İstanbul Büyükşehir Belediyesi hakkındaki iddianame, kamuoyunda büyük yankı uyandıran ve tartışmalara neden olan önemli bir gelişmedir.
Asrın davası olarak kamuoyuna lanse edilen ve daha mahkemeye sunulmadan iktidar yanlısı medya kuruluşlarına servis edilen “İmamoğlu çıkar amaçlı suç örgütü” dosyası yaklaşık 3900 sayfa ve 402 şüpheli yer alıyor.
Ekrem İmamoğlu’na 2 bin 352 yıla kadar hapis cezası talep edilen dosya İstanbul 40.ncı Ağır Ceza Mahkemesine 11 Kasım itibariyle teslim edildi. Yasal olarak mahkemenin bu dosyayı en geç 15 gün içinde inceleyip en geç 26 Kasım tarihine kadar kabul edip etmeyeceğini bildirmesi gerekiyor.
Yüksek profilli, siyasi ağırlığı olan ve geniş kapsamlı soruşturmalar sonucunda hazırlanan iddianamelerin mahkemeler tarafından kabul edilme eğilimi daha yüksektir. İddianamenin kabul edilmesi, suçlamaların doğru olduğu anlamına gelmez, sadece yargılamanın başlayabileceği anlamına gelir.
Az bir ihtimal bile olsa kanıtların yetersizliği, HTS ve Baz İstasyonu Kayıtlarındaki teknik çelişkiler, gazetecilerin halkla ilişkiler faaliyeti yürütmekle suçlanması ve en önemlisi de siyasi hedefin suç sayılması gibi gerekçelerle mahkeme heyeti iddianameyi iade edebilir.
İmamoğlu’nun “CHP’yi ele geçirmek” ve “Cumhurbaşkanlığı adaylığı için fon oluşturmak” gibi siyasi hedeflerinin i iddianamede “suç örgütünün amacı” olarak gösterilmesi, hukuki değil siyasi bir nitelemedir.
Yani bir anlamda savcılık bu konudaki gerçek niyetini afişe etmiş, iddianamenin siyasi bir metin olduğunu itiraf etmiştir.
Kaldı ki Türk Ceza Kanunu’nda örgüt suçunun oluşması için amaçlanan suçları işlemeye elverişli bir yapının kurulması gerekir. Eleştiriler, bu kadar çok sayıda ve farklı pozisyonda kişinin bir araya getirilmesinin, TCK’daki örgüt tanımına uymayan geniş ve zorlama bir yorum olduğunu belirtmektedir.
Sonuç olarak iddianame, içeriğindeki siyasi nitelemeler ve delillerin somutluğu açısından birçok hukukçu tarafından “hukuken zayıf” olarak nitelendirilmektedir.
Ancak, yargılama pratiği ve CMK’nın iade şartlarındaki katı sınırlamalar göz önüne alındığında, mahkemenin iddianameyi kabul ederek davayı açma ihtimali, iade etme ihtimalinden daha yüksek olarak görülmektedir. Kabul kararı, sadece yargılamanın başlayacağı anlamına gelir; suçlamaların kesinleşmesi için uzun bir yargı süreci gereklidir.
Kimi hukukçular “her ne kadar siyasi bir dava olsa da çıkar amaçlı suç örgütü kurma gibi ağır bir suçlama için toplanan delillerin, iddia edilen devasa kamu zararı ve rüşvet eylemleriyle somut, mantıksal ve hukuki bir ilişki kurmakta yetersiz kalması durumunda iade ihtimalinin doğacağını” belirtiyorlar.
Yıllarca sürecek bu davada şüphelilerin daha fazla mağdur olmamaları için tutukluluklarının kaldırılması gerektiği de yaygın bir görüş.
Anayasa mahkemesi kararlarını bile tanımayan hakimlerin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesin hükümlerinin uygulanması konusunda gereğini yapmayan bir Anayasa Mahkemesinin olduğu bir hukuk ikliminde adil bir yargılama beklemenin zor olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Görünen o ki, bu iddianame iktidar mensuplarını da yeterince tatmin etmemişe benziyor.
İmamoğlu ve CHP yönetiminin ısrarla yargılamaların TV kanallarında yayınlanması talebine bu yüzden karşı çıkıyorlar.
Sorgu ifadelerinde yer almasına karşın iddianamede görülmeyen gizli tanıklar ve itirafçıların çelişkili ifadeleri CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in ifadesiyle bu iddianameyi “bomboş “hale getirmiştir.
Öyle sanıyorum çok yetkin bir hukukçu kadrosu da sabırsızlıkla bu davanın başlamasını bekliyorlar. Gerek hukukçular gerekse Türkiye Hukuk tarihi açısından ders niteliğinde bir dava olacağı kesin.
Gerçekleri halktan gizlemek ya da saray yandaşı medya aracığıyla manipüle etmek için her türlü imkanlarını kullanacak olan iktidarın ne kadar kaygılı olduğu açıklamalarından ve telaşından belli oluyor.
Bir kez daha tekrarlamakta yarar var.
Bu ülkede kamuya zarar veren, yolsuzluk yapan, rüşvet alan ve veren, görevini kötüye kullanan kim olursa olsun elbette yargılanmalıdır. Ama anayasal haklar ve masumiyet karinesi korunarak.
Tutukluluğun en son uygulanacak bir tedbir olması gerekirken her önüne geleni, itirafçı ya da iftiracıların beyanlarıyla özgürlüklerinden mahrum bırakmak, itibar suikastı yapmak en azından vicdani bir tutum değildir.
Geçmişte pandemi döneminde kendi bakanlığına sahibi olduğu şirketten fahiş fiyatlarla mal alımı yapan bakan, kullandığımız paraların üzerinde imzası olan Merkez Bankası yetkilisinin yaptığı yolsuzluk, gümrükte kaçak bavullarla yakalanan milletvekilleri, geçmişte başında bulunduğu kuruma ortağı olduğu şirket aracılığıyla piyasa değerinin çok üstünde fiyatlarla et ithalatı yapan kamu yöneticisi gibi sorgulanmayan, yargılanmayan kişilere tanınan ayrıcalık kamu vicdanını yeterince yaraladı.
Bir siyasi dava olduğu konusunda oluşan genel kanı bir yana yolsuzluk, rüşvet, görevi kötüye kullanma, kamuya zarar verme suçlamalarının yanına bir de zorlama bir casusluk suçlamasıyla kamu vicdanında daha şimdiden rahatsızlık yaratan bu dava Türkiye’nin geleceği açısından önemli bir yol ayırımıdır.
AYHAN ONGUN (Gazeteci-Yazar) 17.11.2025/BODRUM
DAĞ FARE DOĞURDU!..
Yayınlanma :
17.11.2025 15:06
Güncelleme
: 17.11.2025 15:06
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: