Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’de halk nezdinde yitirdiği meşruiyetini ABD gezisi sırasında görüştüğü Donald Trump vasıtasıyla yeniden kazanmayı amaçlıyor.
ABD Devlet Başkanı ve onun Türkiye Büyükelçisi ve Ortadoğu temsilcisi Tom Barrack’ın da açıkça ifade ettiği üzere ABD dahil tüm dünyada Erdoğan; “bir demokrasi ama otoriter gibi” bir ülkenin lideri olarak biliniyor.
Uluslararası ilişkiler; kişiler ya da yöneticiler üzerinden değil, ülkelerin var olan kurumsal yapıları ve ulusal çıkarları üzerinden yürütülür.
O yüzdendir ki, hiçbir ülke için ebedi dost ya da ezeli düşman yoktur.
Ama dikkat ederseniz bizim gibi demokrasisi gelişmemiş veya askıya alınmış ülkelerde liderler putlaştırılır ve onun kişisel ilişkileri ya da tercihleri dış ilişkilerde öne çıkar.
Geçmişte Mısır Devlet Başkanı Sisi ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile Erdoğan’ın ilişkilerine baktığımızda bu çelişkileri ve ilkesiz yaklaşımı çok net görmek mümkündür.
ABD seyahati ve yapılan görüşmeler, anlaşmalarla ilgili çok net açıklamalar yapılmasa da ihtiyacımızın çok üstünde uçak alımı ve 20 yıl sürecek doğalgaz anlaşması yapıldığı söyleniyor.
Hatırlarsanız ne zaman seçim ortamına girilse mutlaka ülkemizin bir bölgesinde ya petrol ya da doğal gaz bulunuyordu. Hem de bizim ihtiyacımızı karşılamanın ötesinde ihraç edebileceğimiz söylenmişti.
Ülkemizin yıllık doğalgaz tüketiminin 50-60 milyar metreküp civarında olduğu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkilileri tarafından açıklanmıştır.
Başta damat Berat Albayrak’ın bakanlığı döneminde ve sonrası görev yapan bakanlar döneminde yalnızca Karadeniz’de yapılan keşiflerde 652 milyar metreküp doğalgaz rezervi olduğu iddia edilmişti.
Karadeniz dışında her seçim zamanında farklı bölgelerde doğalgaz bulunduğu müjdeleri verilmişken şimdi ABD’yle 20 yıllık bir doğalgaz alım anlaşması yapılmasını anlamakta zorlanıyoruz.
Keza her yaz yüreğimizi de yakan orman yangınları için bir tek yangın uçağı almayıp, salt Trump’ın desteğini sağlamak ve meşruiyet kazanmak için 150.si kesin 75 i opsiyonlu Boeing uçağı alınmasını nasıl izah edebiliriz?
Bu arada söz uçaklardan açılmışken ABD Başkanının yalnızca iki tane uçağı olduğu da bu vesileyle ortaya çıktı.
Bizde bu sayının 13 olduğu ve bir tanesinin parasıyla 50 tane yangın uçağı alınabileceği de saklanamayan bir gerçek.
Öte yandan dünyanın hiçbir yerinde tarihin hiçbir döneminde bu tür otoriter yönetimlerin bu kadar uzun süre iktidarda kalamadıkları da bir gerçek.
İtibardan tasarruf edilmez denilerek kamu kaynaklarını lüks saraylara, araçlara yatıran iktidar doğal olarak açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veren işçinin, emeklinin, toprağını işleyemeyen çiftçinin, gelecek umutlarını yitirmiş gençlerin sesini duymazdan geliyor.
Ama güneş balçıkla sıvanmıyor.
Gelişen iletişim teknolojileri sayesinde dünyada hiçbir şey gizli kalmıyor.
Yargıyı siyasallaştırarak, hukuksuz yere iddianameleri bile aylarca hazırlanmadan siyasetçileri, belediye başkanlarını, bürokratları tutuklu olarak cezaevlerinde tutan iktidar ne yazık ki artık ülkeyi yönetemez hale gelmiştir.
Kimilerine göre parti devleti, kimlerine göre devlet partisi haline gelmiş bu siyaset tarzı ve hukuk dışı uygulamalar, adil olmayan yargılamalar üzerinden halkı daha ne kadar susturacak, baskılayacaksınız?
En son yapılan Muğla mitingi göstermiştir ki, artık sorun ana muhalefet partisi CHP ya da onun Cumhurbaşkanı Adayı İmamoğlu sorunu olmaktan çıkmıştır.
Sorun demokrasi ve özgürlük sorunu haline gelmiştir.
O yüzden farklı siyasal partiler, meslek odaları, sendikalar, sivil toplum kuruluşları hak-hukuk-adalet mücadelesinde aynı safta yer almaya başlamışlardır.
Saraçhane’de başlayan toplumsal direniş hiç aksamadan hatta her geçen gün nicel olarak da nitelik olarak artarak sürmüştür.
Doğrusu iktidar bu kadarını beklemiyordu.
Yaz ayları gelir, okullar kapanır, öğrenciler memleketlerine gider, zaman içerisinde halkta bir yorgunluk, yılgınlık oluşur ve bu eylemler de sönümlenir diye bekliyorlardı.
Ama görüldü ki gerek parlamenter düzeyde gerekse sivil alanda iktidarın hiç beklemediği, korktuğu bir toplumsal muhalefet oluştu.
Bu korkuyla özellikle de iktidara en yakın, Türkiye’nin 1.nci partisi CHP’yi ülkenin can alıcı gündemlerinden uzaklaştırmaya yönelik operasyonlara hız verdi.
Kullanılmaya müsait aparatları, saraya yakın sözde muhalif gazeteci ve yazarları kullanarak, CHP’nin enerjisini adliye koridorlarında eritmeye çalıştılar.
CHP Genel Başkanlığından giderek bir halk lideri olmaya doğru evrilen Özgür Özel ve yakın çalışma arkadaşlarının kararlı tutumu, sarsılmaz direnci karşısında şaşkına dönen iktidar kolay pes etmeyecek belli ama bu durumun sürdürülebilir olmadığını onlarda görmeye başladı.
Şu unutulmamalıdır ki, meşruiyet halktan alınır, okyanus ötesinden değil.
AYHAN ONGUN(Gazeteci-Yazar) 30.09.2025/BODRUM
Yorumlar
Kalan Karakter: