Ülkemizin çok hızlı değişen sosyal ve siyasal gündemine yetişemediğimiz gibi bu kaotik ortamda giderek sertleşen insan ilişkilerine baktıkça ister istemez bu soruyu soruyor insan kendine
“Biz nasıl bu hale geldik?”
Yıllarca aynı amaç uğruna, aynı örgüt ya da siyasi yapı içerisinde ölümüne mücadele eden insanlar şimdi çok acımasızca, bırakın politik eleştirileri neredeyse ağıza alınmayacak küfür ve hakaretlerle birbirlerine saldırmaya başladılar.
Demokratik hoşgörüden vazgeçtik, en basit insani nezaketi geçmiş mücadele yoldaşlarına çok gören, kişisel hırs ve egolarını tatmin ya da siyasi ve ekonomik çıkar uğruna en yakınını bile harcamaya, yok etmeye meyilli bir siyasi kalabalığın ortasında savrulup gidiyoruz.
Oysa geçmişte birlikte mücadele verdiğimiz insanlarla anlamlı bir topluluk oluşturmaya ne çok ihtiyacımız vardı.
Şimdilerde pek kullanılmayan, bilinmeyen bir kavram var “İhtimam toplumu”
“Bir şeye özen göstermek” veya “bir şeyi dikkatle korumak anlamına gelen ihtimam, son dönemlerde yaşayamadığımız en önemli eksiklerimizden biridir.
Bazı kavramlar tek başına pek bir anlam ifade etmese de öylesine kapsayıcıdırlar ki, içinde sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, barışı ve vicdani tüm değerleri taşıyan ihtimam, şu günlerde toplumda en çok özlediğimiz kavramlardan biri.
Oysa biraz empati yapabilsek, özür ve özeleştiri kültürümüzü geliştirebilsek, birbirimizi anlayabilme, tahammül edebilme ve gerektiğinde bağışlayabilme nezaketini gösterebilsek hiç de zor olmayacak.
Olayları ve olguları neden-sonuç ilişkileri içinde değerlendirmek yerine subjektif ve duygusal davranarak yargısız infaza başvurmak işin en kolayı.
Oysa insanların kimliği, kişiliği öyle kolay oluşmuyor.
Bir uzun ömür boyunca öğrenmeye, yaşadığımız olay ve gelişmeleri anlamaya çalışmak için verdiğimiz emeğe yazık olmuyor mu?
İnsanları tek bir yönüyle ele alarak, ya da tek bir davranışı, varsayalım ki yanlışı, hatasıyla değerlendirip bir kalıba sokmak yerine, tüm insani yanları, yaptıkları, yaşadıkları, ailesi, çevresi, olası sıkıntı ve sorunlarıyla bütün olarak ele alıp değerlendirmek daha doğru olmaz mı?
Günlük yaşamımız içinde pek önemsenmeyen ya da dikkat çekmeyen kimi ayrıntılar siyasi ortamlarda öylesine ayrışma, kavga nedeni oluyor ki, şaşmamak elde değil.
Düşünebiliyor musunuz; yıllarca bir siyasi partinin sorumluluğunu üstlenmiş, yere göğe sığdıramadığımız birine bugün, kimi beğenmediği tavır ve politikalarından dolayı birileri çıkıp “hain “yaftasını yapıştırabiliyor.
Ne kahraman olmak bu kadar ucuz, ne hain olmak, bu kadar kolay olabilir mi?
İş yapan insan, hata da yapabilir, yanlışta…
Ve hatta içinde bulunduğu sosyal, siyasal konjektör nedeniyle taktik davranış değişikleri de sergileyebilir.
Onu uygun ortam ve koşullarda kırmadan, dökmeden eleştirmek var iken, bir çırpıda itibarsızlaştırmaya yönelik saldırılar, iftiralara ne gerek var!
Aynı hataları, yanlışları belki de fazlasıyla kendisi de yapabilecek durumdayken başkalarına karşı bu kadar acımasız davrananların dönüp kendilerini yeniden sorgulamaları gerekir.
Kaldı ki, özellikle de siyasi alan bu kadar kirlenmişken oradan temiz kalarak çıkmanın ne kadar zor olduğunu hepimiz yaşayarak görüyoruz.
Son dönemde bir yandan özellikle de muhalif siyasilere ve gazetecilere yönelik baskılar, öte yandan sürdürülmeye çalışılan Terörsüz Türkiye çalışmaları sırasında muhatapların birbirini anlamaya çalışmak yerine ötekini sıkıştırmak, alt etmeye yönelik çirkin ve anlamsız, saldırgan tutumları tahammül kültürüne ne çok ihtiyacımız olduğunu bir kez daha gösterdi.
Oysa farklı düşüncelerin bir zenginlik olduğu gerçeğinden hareketle biraz olsun karşımızdakini anlamaya çalışsak, hoşgörü sınırlarını zorlasak inanıyorum ki her şey çok daha güzel olacak.
Aksi halde zaten yok edilmiş hayallerimiz, çocuklarımızın rehin alınmış hayatları, gençlerin kaybolmuş gelecek umutları bir daha gelmemek üzere uçup gidecek.
Ne analar süt bulacak bebeklerine ne kadınlar giderek artan baskı, taciz, tecavüz kıskacından kurtulabilecek, ne de yoksul halkın ekmek ve özgürlük kaygısı bitecek.
Bu ülkenin her şeyin en iyisine, en güzelin layık güzel insanları; siyaset yaptığını sanan kimi muhterislerin anlamsız kavga ve siyasi hırsları uğruna mutlu olmaya, huzur bulmaya hasret; barışa, insan gibi özgür ve eşit yaşamaya hasret kalacaklar.
Her kriz kendi çözümünü içinde taşırmış.
Ülkemizde yaşanan bu yapay krizde eninde sonunda çözüme ulaşacaktır elbet.
O yüzden her tür baskıya, hukuksuzluğa, yaşadığımız onca güçlüğe ve zulme rağmen sonunda ülkemizde de esecek barış rüzgarları.
Yeter ki umudumuzu yitirmeden, barış ve demokrasi saflarında yerimizi almasını bilelim.
AYHAN ONGUN (Gazeteci-Yazar) 25.11.2025/BODRUM
BİZ NASIL BU HALE GELDİK?
Yayınlanma :
24.11.2025 16:55
Güncelleme
: 24.11.2025 16:55
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: